1929 Büyük Buhranı, Birinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik çalkantıların bir sonucu olarak tarihin en büyük finansal krizlerinden biri haline geldi. Krizin neden çıktığını anlamak için, dönemin borsadaki büyük düşüşleri ve spekülasyon balonlarını incelemek gerekir. Ekonomilerin küresel ölçekte sarsıldığı bu süreç, milyonlarca insanı işsiz ve yoksul bıraktı. Krizin büyümesi ve etkileri uzun yıllar sürdü. Büyük Buhran’dan çıkarılması gereken dersler, bugün yatırımcılara ve ekonomistlere kriz yönetimi ve finansal disiplin açısından önemli bir rehber sunuyor.
Ekonomik krizler nadiren yaşansalar da yatırımcıların varlıklarını sürdürmeleri ve oyuna devam edip etmemeleri noktasında önemli birer belirleyicilerdir. Ekonomistler geçmişte çok defa ekonomik kriz tahminde bulundular ve ne yazık ki çoğunlukla da yanılma payları olduğunu gördük. O yüzden, bir ekonomik krizin ne zaman geleceği ve hangi şiddette yaşanacağını bilmek mümkün değil, fakat buna rağmen geçmişteki ekonomik krizleri çalışmak ve gelecekte de bu tarz krizler olabileceğinin farkında olmak, yatırım portföyümüzü ve stratejimizi de buna göre kurgulamak önemli bir adım olacaktır. Bu yazımızda, dünyanın yaşamış olduğu yakın tarihteki en büyük kriz olan Büyük Buhran'ı anlatacağız.
Birinci Dünya Savaşı 1914-1918 yılları arasında Avrupa kıtasında gerçekleşmişti. Başta Almanya olmak üzere birçok ülke bu savaşta oldukça olumsuz bir şekilde etkilenmişti. Savaşa sonradan giren Amerika savaşın seyrini değiştirmiş ve ciddi bir üretim üssü olduğunu göstermişti. Özellikle Amerika'nın tarımsal üretimi savaşta savaşan askerlerin besin ihtiyacını karşılamaktaydı.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra birkaç yıl enflasyon çok yükselse de 1920'den sonraki dönemde kontrol altına alınabilmişti. Ayrıca, yine 1920 ile 1929 arasında Amerikan ekonomisi oldukça istikrarlı bir şekilde büyümüş ve yıllık birleşik %4.2'lik bir oranı yakalayabilmişti. Bu 9 yıllık dönemde Amerika'da milli servette 4 katı aşan bir artış yaşanmıştı.
Bu dönemde insanların yaklaşık 3'te 2'si tarım sektöründe çalışmaktaydı ve tarım sektöründe çalışan insanlar da bankalardan kredi çekerek ciddi anlamda makineleşmeye yatırım yapıyordu.
1920 ile 1929 yılları arasında Amerikan borsası ciddi bir yükseliş trendindeydi ve 5 kata varan bir değer artışı yaşamıştı. Tabi bu yükseliş trendini yaşayan yatırımcılar daha hevesli bir şekilde borsaya yatırım yapıyor ve büyük ölçüde de kredi kullanıyorlardı.
O dönemde borsada yatırım yapan yatırımcı oranı sadece %3'tü, fakat büyük ölçüde de kredi kullanan söz konusuydu. Bunun dışında bankalar da vatandaşlardan topladıkları mevduatları borsada değerlendiriyordu. Bankalar iyi denetlenmiyordu. Binlerce küçük ölçekli bankadan oluşan bir bankacılık sistemi vardı ve aynı zamanda tarıma büyük ölçüde kredi verilmişti. Tarım sektörü ise makineleşme ile birlikte üretimini artırmıştı, fakat talep aynı oranda artmamıştı. Bu da ürün fiyatlarında düşmeye ve tarım sektöründe çalışanların banka kredi borçlarını geri ödemede zorlanmasına yol açmıştı.
1925'ten sonraki dönemde araç satışları ve konut satışları azalmaya başlamıştı. Fakat borsa yükselmeye devam ediyordu. Her şey 1929 yılında United Stil adlı büyük bir şirketin satın alması sırasında kullanılan teminatın hileli olduğunun ortaya çıkmasıyla başladı. Bir ay içinde büyük bir finansal kriz patlak verdi ve borsa ciddi anlamda düşüşe geçti. Borsa düşünce bankalar zarar ettiler ve pozisyonlarını zararına kapamaya başladılar. Mudiler, yani parasını bankaya yatıranlar, ciddi anlamda varlık kaybına uğradı.
Bu dönemde ünlü spekülatör Jesse Livermore da açığa satış pozisyonu almıştı. Piyasadaki oyuncuların birçoğu kredili olarak işlem yapmaktaydılar. Borsa düştükçe zarar ediyorlardı ve zarara dayanamayınca pozisyonlarını kapamak zorunda kalıyorlardı. Onlar pozisyonlarını kapamak istediğinde borsa da daha da fazla bir aşağı yönlü basınç oluşturuyor ve pozisyonunu kapayanlara yeni oyuncular ekleniyordu.
Düşüş 3 yıl boyunca sürdü ve toplam düşüş seviyesi %90'ı bulmuştu. Jesse Livermore bu dönemdeki işlemlerinden 100 milyon Dolar kazanmıştı. Bu tutar bugünün rakamıyla 1.8 milyar Dolar'a denk gelmektedir. Borsa, 1929'daki seviyesine ancak 25 yıl sonra gelebildi.
Krizin borsa dışında ekonomi açısından da çok ciddi etkileri vardı. 1929'da Hoover Amerika'da başkan olarak seçilmişti. Krize kamu harcamalarını artırarak müdahale etmek yerine tam tersini yaparak bütçe dengesini tutturmaya çalıştı. Bunun için de vergileri arttırdı. Bu sırada 1930'dan sonraki dönemde insanlar bankalardan paralarını çekmek istediler ve bu da bankaları peşi sıra iflas ettiren bir zincire dönüştü. Toplam 4000 adet banka iflas etti.
Bu dönemde Almanya, Fransa ve İngiltere Amerika'dan krediye ihtiyaç duyuyordu. Amerikan bankacılık sistemi tıkanınca hem Amerikan ekonomisi ciddi anlamda yavaşladı hem de Avrupa'nın Amerika'dan kredi temininin yolu kapandı. Bu da Avrupa ülkelerini krize soktu ve global bir ekonomik kriz oluştu. Hatta bu krizin derinleştirdiği ortam Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı sonunda yaralarını sarmasını geciktirdi ve engelledi. Bu da Hitler'in yükselişinin altyapısını hazırladı.
Bu ekonomik kriz bütün dünyayı olumsuz bir şekilde etkilemişti. Yalnızca Amerika'da 10 milyon kişi işsiz kaldı ve işsizlik, tarihi yüksek seviye olan, %25'e ulaştı. Almanya'da Hitler'in yükselişi başladı ve bir anlamda bu Büyük Buhran İkinci Dünya Savaşı'nın da oluşmasına cereyan etmesine neden oldu. 1933 yılında ABD Federal Sigorta Kurumu, 1934 yılında ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu kuruldu. Bu iki kurum takip eden yıllarda Amerika'yı büyük finansal krizlere karşı büyük ölçüde korumayı başardı.
Diğer yandan 1936 yılında ünlü ekonomist John Maynard Keynes ortaya çıktı ve bu tarz krizlere kamunun harcamaları artırarak müdahale etmesi gerektiğini dile getirdi. Bu görüş bütün dünyada büyük ölçüde kabul gördü.
Biz bireysel yatırımcıların da bu krizden çıkarabileceği dersler var. Öncelikle kredili işlem taşımak borsa iyi giderken yükselirken göze hoş gelebilir, fakat bir finansal krizde borsa düşmeye başlarsa bu kredili işlemin bir anda terse döneceği ve kayıplarımızın çok daha sert bir şekilde cereyan edeceği gözden kaçmamalıdır. Hatta kredili işlemi sıklıkla kullanan insanlar genellikle bir finansal krizde bütün varlıklarını kaybederek oyunu tamamlarlar. Bu geçmişte ülkemizde de çok defa yaşanmış bir durumdur.
Aşırı hırs ve getiri tutkusu kontrol etmemiz gereken davranışlardır. Finansal piyasalarda ne kadar hırslı olursak o kadar riske yakın oluruz ve oyunun sonunu görme olasılığımız düşer.
Son dönemde yaşanan gelişmeleri sanki her zaman olacak gibi düşünmek bizi yanlışlıklara sürükleyebilir. Örneğin, o dönemde 1920 ile 1929 arasındaki istikrarlı yükseliş trendi birçok borsa yatırımcısını bu yükseliş trendinin hep devam edecekmiş gibi düşünmesini sağladı. Oysa geçmişe takılı kalmak geleceği atlamamıza ve yanlış düşüncelere sahip olmamıza neden olabilir, çünkü geçmiş geçmişte kalmaktadır.
Bankacılık sisteminde emin adımlarla yürümek ve çok risk almamak önemlidir. Bu aslında bizim bireysel yatırımcı olarak çok kontrol edebileceğimiz bir konu olmasa da yaşadığımız ülkede bankacılık sisteminin ne kadar iyi yönetildiğini takip etmek belki gelecekte yaşanabilecek olumsuz hatalara ya da sorunlara karşı biraz daha tedbirli olmamız noktasında bize faydalı olabilir.