Borsada başarılı olmak için gelirin kaynağını doğru analiz etmek, piyasadaki rakipleri iyi tanımak ve değerin fiyata kıyasla durağanlığını değerlendirmek önemlidir. Oynaklık, borsanın kaçınılmaz bir parçası olsa da, etkili bir yönetim stratejisiyle olası hataları en aza indirmek mümkündür. Doğru tahminler yaparak sabırlı olmak ve aceleci davranmamak uzun vadede kazandırır. Uzman önerilerine kulak vererek kanıtlanmış formüllerle hareket etmek ise doğru yatırım kararlarını güçlendirir. Bu yazıda, borsada başarıya ulaşmanın temel yollarını ele alacağız.
Borsada yatırım yaparken genelde yatırımcılar iki farklı yöntemden birini seçer. İlk yöntem, al sat veya kısa vadeli kar elde etmek. Burada biri kazanırken diğerinin kaybetmesi gerekir ve içeriden öğrenenlerin, tahta yapıcıların ya da gelişmiş algoritmaların olduğu bir piyasada sıradan yatırımcıların bu yöntemi belirlemesi durumunda kar elde etme olasılıkları düşük olacaktır. Tabii piyasadaki dalgalanmalar belli dönemlerde belli süreyle kar elde ediyormuşuz gibi gösterse de yolun sonunda genelde eldeki parayı kaybederek oyunu tamamlarız.
İkinci yöntem ise yatırımcı şirketlere ortak olur, şirketlerin kârına ve büyümesine dayalı olarak kazanç elde etmeyi amaçlar. Fakat eğer ikinci yöntemi tercih ettiysek kısa bir süre içinde şirketler kar edip biriktirip bizimle paylaşamayacağı için uzunca bir süre, yani yıllarca, ortaklığı sürdürmemiz kar elde etme olasılığımızı artıracaktır. O yüzden bilinçli bir yatırımcı bir şirketin hisselerinin ticaretini değil şirketlerin ortaklığını düşünerek hareket eder.
Borsa yatırımında birçok farklı oyuncunun olduğunu görürüz. Mesela aracı kurumlar bize günlük raporlar yollar, teknik sinyaller (teknik analiz) al sat önerileri yollarlar. Twitter (X) fenomenleri yine belli hisselere bizi yönlendirebilirler ve birçok farklı kaynakla çıkarlarımız çatışmaktadır ve onların kazanması için bizim kaybetmemiz gerekir.
Borsada "kazan-kazan" sistematiği çok nadir çalışan bir sistematiktir, ancak şirketler uzun vadede başarılı olursa ve kar ederse müşterilerini memnun ederse o şirketler ortaklarıyla beraber kazançlı ayrılırlar. Fakat olay ticarete döküldüğünde aracı kurumlar komisyon geliri elde ederken biz para kaybederiz. Fenomenler yüksek hisse kazançları elde ederken yine biz para kaybederiz ya da kulağımıza hoş gelen sözleri söyleyip bizim gönlümüzü çalan uzmanlar para kazanırken biz para kaybederiz. O yüzden çıkar çatışması olduğunu unutmamalı ve ona göre kaynakları dinlemeliyiz.
Hisse fiyatlarına baktığımızda anlık frekansta hisselerin fiyatların oynadığını, belli günler %3, 5 veya 10 arttığını, belli günlerde düştüğünü hatta belli aylarda bir kaç kat yükselebildiklerini görmekteyiz. Hisse fiyatları ne kadar hareketli olsa da şirketlerin değerlerini belirten kar etme potansiyelleri, üretim becerileri aslında çok daha durandır.
Mesela bir şirket muhtemelen geçen yıl üretim kapasitesini bu yıl da sürdürmektedir ya da gelecek yıllarda elde edeceği kar bir şirketin anlık veya günlük olarak değişmez. O yüzden biz değer odaklı analizimizi yapmalıyız. Fiyata aldanıp grafiklerle fiyatı izleyerek karar verirsek yanlış yapma olasılığımız artar. Tam tersi, bir şirketin gelecek yıllarda ne kadar kar elde edebileceğini düşünür, hesaplar ve ödediğimiz fiyatın ona göre iskontolu olduğuna kanaat getirirsek başarılı olma olasılığımız artacaktır.
Piyasalarda ciddi bir hareketlilik vardır. Portföyümüzün de belli günlerde ciddi anlamda düştüğünü, hatta belli dönemlerde ciddi zararda olduğumuzu görürüz. Buna karşın belli piyasa oyuncuları ya da uzmanlar derler ki; eğer zarar kes yaparsanız, yani “Stop Loss” yaparsanız o zararınızı sınırlayabilirsiniz. Hatta düşüşlerden karlı bile ayrılabileceğimizi söyleyen kaynaklar vardır. Fakat pratikte bunun uygulamasını incelediğimizde resmin hiç de böyle olmadığını, zarar kes işlemlerinin büyük bir kısmının başarısız olduğunu, çünkü bir düşüş trendinin ne kadar süreceğini tahmin etmenin çok zor olduğunu ve eğer düşüş trendi başladı zannedip satmamız halinde tekrar yükselirse daha pahalıya alırsak bunun da uzun vadede iyi sonuçlar doğurmayacağı birçok çalışmayla hem de bu yöntemleri belirlemiş fonların uzun vadeli performanslarına bakılarak ortaya konmaktadır. Bu nedenle, bizim düşüşleri kabullenmemiz gerekiyor.
Eğer borsada yatırımcıysak ve buna karşı alabileceğimiz sadece iki yöntem var. Birincisi çeşitlendirme, mümkünse 10-15 hisseden fazla hissemiz olursa belli bir şirketin uğrayacağı ciddi kayıplardan korunmuş oluruz.
İkincisi ise yedekte nakit bulundurma. Eğer portföyümüzün belli bir tutarını, kişisel seçimlerimize bağlı olarak verilebilecek bir karar, örneğin portföyün %30’unu nakitte tutup Dolar cinsinden borsa ciddi anlamda düştüğünde, ya da reel olarak enflasyona karşı ciddi anlamda düştüğünde, bu Dolar’ımızı borsaya aktarmamız ciddi anlamda çok ucuz fiyattan hisseleri almamıza yardım edecektir. Fakat piyasanın hareketini tahmin etmeye çalışıp “Borsa düşecek, tamamen nakite geçeyim” ya da “Borsa yükselecek, tamamen borsada kalayım” gibi tahminler genellikle uzun vadede başarısız olur.
Borsa yatırımında herkes hata yapar. Birçok farklı faktör bizim analizlerimizin doğru ya da yanlış çıkmasına neden olabilir. Analizimiz ne kadar doğru olsa da değişen şartlar o doğru analizi bir anda yanlış yapabilir ve uzun vadede az sayıda şirketin yüksek performanslar gösterdiğini büyük çoğunluğun ise başarısız olduğunu görürüz. O yüzden portföyümüzde çeşitlendirme yapmak, en uzun vadede 50-100 kat artabilecek şirketleri portföyümüze eklememizi sağlayacaktır. Birkaç tane iyi giden şirket diğer birçok farklı pozisyondaki zararımızı ya da kaybımızı telafi edecektir. O yüzden vademiz uzunsa çeşitlendirme yapmamız kritik önem itiraz etmektedir.
Borsada yatırım yaparken tek bir şeye bakacak olsaydık muhtemelen bakmamız gereken şey şirket yönetimi olacaktır. Tabii şirketin yönetiminin iyi ya da kötü olduğunu anlamak pek de kolay değildir fakat yine de belli unsurlar belli bir ölçüde fikir sahibi olmamıza yardımcı olabilir. Örneğin, eğer şirket yöneticileri şirketin yeni başına geçmişlerse o zaman biz o yöneticileri tam tanımıyor olabiliriz ya da şirket yöneticileri şirketin başındayken son 5-10 yılda kötü performans sergilenmiştir ya da şirket yöneticileri birçok farklı skandala konu olmuşlarsa o zaman bu şirketlerden uzak durmak akıllı olacaktır.
Tam tersi şekilde uzun yıllardır aynı yönetim işin başındaysa, bu yıllarda şirket başarılı olmuşsa ve basında ya da farklı yerlerde şirket yöneticileri dürüst saygıdeğer insanlar olarak anılıyorsa bunlar da şirket seçiminde pozitif unsurlardır.
Bir diğer nokta ise şirketin hakim ortaklarının şirketteki hissedarlık paylarıdır. Eğer bu oran %70’ten yüksekse pozitif bir gelişmedir, ama tam tersine halka açıklık %70’ten yüksekse, hatta bazı şirketlerde hakim hissedarların oranı sahiplik payı %10’un altında oluyor, o zaman bu şirketlere çok daha dikkatli olarak yaklaşmalıyız.
Piyasalar hakkında herkesin tahminleri vardır. Hiç bilmeyenler bile geleceğe dönük öngörülerde bulunabilir, ama gerçekleşmelere baktığımızda en iyi uzmanların bile tahminlerinin çoğunlukla gerçekleşmediğine tanıklık ederiz. Ayrıca ve aynı veriyi kullanan birçok piyasa oyuncusunun benzer tahminlerini dikkate aldığımızda genellikle yatırımcıların yığınlar halinde hareket ettiğini görürüz. O yüzden o yığının parçası olmak çoğunlukla iyi sonuç doğurmaz.
Ayrıca, makro analize dayalı hisse seçimi yapan ya da yatırım yapan fonların performansını incelediğimizde de piyasa getirisinin altında kaldıklarını görmekteyiz. Bu yüzden biz makro analizi bir kenara iterek geleceği ön görmemeye çalışarak daha başarılı olabiliriz. Kaldı ki Warren Buffett gibi dünyanın en büyük yatırımcıları gelecek hakkında tahminde bulunmadıklarını ve benzer bir pozisyonu sürekli sürdürdüklerini belirtmektedirler. Biz de makro değil ama mikro açıdan bakarsak, yani şirket bazlı analizler yaparsak, o takdirde çok daha iyi sonuçlar alabiliriz. Çünkü bütün bir sistemi çözmek ve bütün bir sistemdeki değişkenleri doğru analiz etmek bir sistemin küçük bir parçasını analiz edip doğru tespitte bulunmaktan çok daha zordur. Analizimizin kapsamı ne kadar küçük olursa, yani sadece bir şirketi ve o şirketi etkileyen verileri analiz ettiğimiz takdirde, başarılı sonuçlar alma olasılığımız da artacaktır.
Uzun yıllar boyunca araştırmalar yaptık ve en güzel şirketlerden oluştuğuna inandığımız bir portföyü yapılandırdık diyelim. Bu durumda yapmamız gereken tek şey var: beklemek. Aksi takdirde haber akışını takip edersek ve o şirketleri etkileyen dinamiklere bakarsak bu sefer olumsuz bir senaryoda fiyatlar düşükken satış yapma isteğimiz ya da tam tersi her şey yolundayken, yani fiyatlar yükseldiğinde, alış yapma arzunuz artacaktır. Oysa piyasa karamsarken satış yapmak piyasa iyimserken alış yapmak piyasada kaybetmenin kısa bir yoludur. O yüzden iyi bir portföyümüz oluştuktan sonra yapmamız gereken tek bir şey var, o şirketlerin kazanç sağlaması ve büyümesi için onlara zaman tanımak. O yüzden haber akışı takibini bırakıp çeşitlendirilmiş bir portföy ile beklemeye geçmek çok daha güzel sonuçlar almamıza yardım edebilir.
Bazı yatırımcılar beğendikleri hisseleri belirledikten sonra o hissedeki lot, yani hisse adedi, sayılarını artırmak için al sat yapmaya başlarlar. Grafikleri incelediğimizde zigzag hareketi çoğunlukla birçok hissede mevcuttur ve “Yukarıya çıktığında satayım, düştüğünde alayım. Böylece lot sayımı artırayım” herkesin aklına gelebilecek bir yöntemdir.
Fakat pratikte bunun uygulamalarını incelediğimizde sonucun hiç de iç açıcı olmadığını görmekteyiz. Çünkü bir hisseyi 30 TL’den aldınız 33 TL’den sattınız ve tekrar 30 TL’ye düşerse almayı planlıyorsunuz. Fakat bu şirket 30 TL’ye düşmeden önce 600 TL’ye varırsa ve siz burada da seyirci olursanız kaybınız 570 TL’dir ve o 3 liralık küçük karları elde edeyim derken 570 TL’den olursunuz.
10 denemenin 9’unda başarılı olsanız dahi başarısız olduğunuzdaki fırsat maliyeti o kadar yüksek olacaktır ki, buna değmeyeceğini göreceksiniz. O yüzden düşük kazançlar elde etmek için büyük kazancı dışarıda bırakmanın hiç anlamı yoktur. Lot artırmaya dönük bu şekilde basit şeylerden kaçınmak akıllıca olacaktır.
Çeşitli aracı kurumların ya da portföy yönetim şirketlerinin raporlarını okumak oradaki bilgileri özümsemek tabii ki yatırımcı olarak bizim gelişmemizi sağlar ve muhakkak bilmemiz gereken birçok bilgi vardır. Hiç bilmeyen bir insan için de ciddi anlamda bu bilgileri analiz etmek ve bir şirketin nasıl değerleme yapıldığını öğrenmek faydalı olacaktır.
Diğer yandan uzman önerilerini takip edip yatırım yapmamız çoğu zaman bizi başarıya götürmeyebilir. Çünkü uzmanları dinlediğimizde yasanın onlardan beklentisi şudur, geleceğe dönük tahminler yapmaları, al sat yaptırmaları ve kısa vadeye odaklanmalarını beklemektedir. Kazanç elde etmeleri için müşterilerine sürekli “al sat” yaptırmaları gerekmektedir. Oysa gerçekte başarılı olmak için çok daha uzun vadeli yatırım yapmak ve piyasanın yönünü öngörmeye çalışmamak daha ideal stratejilerdir. O yüzden uzman önerileriyle hareket etmek çoğu zaman bizi yanlışa sürükleyebilir.
Birçok farklı kaynakta doğru hisseyi seçmek için ya da alım zamanlaması için basit formüller paylaşıldığını görürüz. Örneğin F/K (Fiyat-Kazanç) oranı şunun altında olsun, piyasa değeri böyle, defter değeri şunun altında olsun, öz kaynaklar şunun üstünde olsun, şu kadar kar dağıtmış olsun, eğer bunu takip ederseniz kısa sürede endeksten pozitif ayrıştırırsınız gibi birçok söylem piyasada dolaşır.
Fakat yatırımcılık sadece 2-3 değere bakmak kadar kolay olsaydı herkes zengin olurdu. O yüzden bu işin basit bir formülü olmadığını anlamamız gerekiyor. Her şirket birbirinden farklı şartlarda çalışıyor. Finansal tablolarının hazırlanışı bile farklılık arz ediyor. Bu nedenle, basit bir formül ne yazık ki bulunmamaktadır ve biz eğer bu işi profesyonelce yapacaksak çok daha ileriye gitmeliyiz ve derinlemesine yatırım yaptığımız şirketleri anlayabilmeliyiz.
Kısaca özetlemek gerekirse sürekli hareket yaparak, alarak satarak ve uyanıklık yapmaya çalışarak bu piyasada başarılı olma şansımız zordur. Fakat doğru şirketleri ve doğru hisseleri belirleyip onlardan riskleri dağıtılmış bir portföy oluşturduktan sonra yapmamız gereken tek şey başarıya ulaşmak için beklemektir.