Yatırım yaparken yatırım vadesi ile ulaşabileceğimiz bileşik getiri arasında pozitif bir ilişki vardır. Bunu literatürdeki birçok çalışma teyit etmektedir. Buna karşın belli senaryolarda hisseleri satmamız da doğru olabilir. Sizlere bu yazımızda bir hisseyi satmak için makul olarak karşılanabilecek beş farklı gerekçeyi anlatacağız.
Bir şirkete yatırım yaparken ilk baktığımız özellik şirketin yönetimidir. Eğer yönetimdekiler başarılıysa ve dürüstlerse bizim bu yatırımdan kar etme olasılığımız artar. Şirketin yönetiminde de hakim hissedarlar birinci derecede belirleyicidir.
Bir şirkete güvendiğimiz için yatırım yaptık, fakat daha sonrasında hakim hissedar vefat etti ve çocukları arasında bir çatışma başladı ya da hiç hoşumuza gitmeyen güvenmediğimiz yeni bir patron şirketi satın aldı. Bu durumda bu şirketle ilgili beklentilerimizi değiştirmemiz ve hisseyi satışmamız makul bir gerekçe olacaktır.
Hakim hissedarlar bir şirket hakkında en çok bilgiye sahip olan yatırımcılar. Eğer hakim hissedarlar bir şirkette satış yapıyorlarsa maalesef bu olumlu bir durum değildir, çünkü düşük fiyatlanan ya da gelecek potansiyeli olan bir şirkette hakim hissedarların satış yapma olasılığı düşüktür.
Tabii bu konuda %100 bir kural yoktur, çünkü hakim hissedarın ne gerekçe ile sattığını bizim bilmemiz mümkün değildir. Buna karşın geçmişteki birçok veriyi incelediğimizde bu tezi destekler nitelikte sonuçlara ulaşmaktır.
Örnek olarak Logo firmasında 2016 yılında yaşanan hakim hissedar satışını ele alalım. Bu satıştan önce yaklaşık %74 olan hakim hissedar sahiplik oranı %38'e kadar düşmüştü. Bu ciddi bir değişim ve bu değişim olmadan önce 2014'ten 2016'ya kadar Logo firması BIST 100 endeksinden ciddi anlamda pozitif ayrışırken, bu satıştan sonra negatif bir performans başlamış ve yaklaşık 3 yıl boyunca Logo, BIST 100 endeksine kıyasla kötü bir performans sergilemişti.
Tabii tek bir hisse ile yola çıkmak da çok doğru olmayabilir. Bu yüzden, 5 yıllık bir araştırma döneminde yapılan bir çalışmanın sonuçlarında Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP)'ta içeriden öğrenenler tarafından yayınlanmış olan satış bildirimlerini dikkate alındı.
Yukarıda hakim hissedarlar tarafından yapılmış KAP'taki satış bildirim sayısı 255'imiş. Bu 255 satış bildiriminden önceki yıl bu hisselerin ciddi anlamda pozitif performans sergilediğini, fakat satıştan sonra ise piyasadan negatif bir şekilde ayrıştığını görmekteyiz. Bu da, hakim hissedarların sattığı hisselerin diğer hisselere kıyasla daha olumsuz yönde ayrışmaya meyilli olduğunu göstermektedir.
Tabii bu net bir kural değil. Bu 255 firmanın ortalaması istatistiksel olarak anlamlı olsa dahi bütün işlemlerde satış oldu ve hisse kötü performans sergileyecek diye bir kural çıkarmamalıyız. Fakat olasılık olarak, hakim hissedar bir hisseyi satıyorsa bu çok da olumlu değildir.
Yukarıdaki grafikte hakim hissedarlar ya da içeriden öğrenenler tarafından yapılmış alış ve satışların öncesinde ve sonrasındaki performansı görüyoruz. Alım işlemlerine baktığımızda nispeten kötü performans göstermiş hisseleri aldıklarını ve alım işleminden sonra da daha pozitif bir performans gerçekleştiği, satış işlemlerinde ise çok iyi performans göstermiş hisselerin satıldığını fakat satış işleminden sonra da performansın daha kötü gerçekleştiğini görmekteyiz. Bunlar da bize hakim hissedarların alım ya da satışlarının belli derecede anlamlı olduğunu gösteriyor.
Yukarıdaki grafikte de içeriden öğrenenler tarafından yapılan alım satım işlemlerinin ve BIST 100 endeksinin performansını görmekteyiz. Alım işlemlerinin özellikle BIST 100 endeksinin dip yaptığı seviyelerde yoğunlaştığı görülüyor. Satış işlemleri ise daha çok BIST 100 endeksi zirvedeyken gerçekleşmiş ve alımların yoğunlaştığı dönemleri takip eden dönemlerde BIST 100 endeksinin her defasında rally ile cevap verdiği görülüyor. Bu da aslında içeriden öğrenenlerin çok daha becerikli bir şekilde yatırım kararı aldığının teyidini vermekte.
İlişkili taraf işlemleri de bir hisseyi satmak için makul bir gerekçe oluşturabilir. Eğer hakim hissedarların halka açık şirketleri ile diğer şirketleri arasında ticari bir ilişki oluyorsa buna ilişkili taraf işlemi denilmektedir. İlişkili taraf işlemleri, bu işlemlerden doğan borç ya da alacak finansal tablolarda raporlanmak zorundadır.
Eğer şirketlerde iyi bir iç kontrol mekanizması varsa ilişkili taraf işlemleri her zaman sorun yaratmaz. Örneğin, Sabancı'nın E. ON ile ortak olduğu Enerjisa firması ya da Koç Holding'in Stellantis ve Ford ile yapmış olduğu ortaklıklarda karşılıklı bir kontrol mekanizması vardır. Fakat buna karşın bazı şirketlerde tek bir hakim ortak vardır ve halka açık şirketten hakim ortağın diğer şirketlerine ciddi miktarda borç verilmektedir ya da ciddi bir ticaret ilişkisi vardır. Bu ilişkinin acaba halka açık şirketin lehine mi alehine mi olduğunu anlamamız asla mümkün değildir.
Hatta bazı durumlarda halka açık şirkete hakim ortağın başka bir holding şirketinden şirket satış işlemi de gerçekleşebilir. Bu durumda muhtemelen halka açık şirketin kaynakları oldukça kötü bir şekilde kullanılmaktadır. Bu yüzden, bu tarz durumlarla karşılaştığımızda hisseyi satma kararı almamız doğru olabilir.
Eğer bir şirkete uzun vadeli olarak yatırım yapıyorsak, gelecek 10 yılda 20 yılda yatırım yaptığımız şirket ve şirketin bulunduğu sektörün iyi bir görünüme sahip olmasını bekleriz. Fakat bazı durumlarda yatırım yaptıktan sonra şartlar değişir. Örneğin, 1990'larda yazılı basın oldukça popülerken internetin gelişmesi ile birlikte varlığı ciddi anlamda risk altına girmiştir. Eğer böyle bir durum yaşanırsa teknolojideki dönüşüm ya da sektördeki gelişmeler ya da yatırım yaptığımız şirketlerdeki yapısal değişmeler varlıklarını gelecek için tehlikeye atıyorsa, bu durumda ortaklığı bitirmemiz makul olabilir.
Yatırım yaparken belli analizler ve belli kabuller yaparız. Fakat zaman geçtikten sonra bazen analizlerimizde hatalı olduğumuzu ya da kabullerimizin yanlış olduğunun farkına varırız. Bu durumda haliyle pozisyonu korumanın anlamı kalmayacaktır. Buna karşın sürekli analiz hatası yapıyor ve sürekli bu nedenle hisse satmak zorunda kalıyorsak burada ciddi bir problemimiz vardır. Bu durumda ya artık analizlerimizden iyice emin olmadan pozisyon açmamaya özen göstermemiz ya da halen bu hatalar devam ediyorsa da pasif bir şekilde ya fon yatırımcısı olmamız ya da BIST 30 hisselerinden belli bir kısmını seçip çok da analiz yapmadan yatırım yapmaya başlamamız doğru olabilir.