Mary Buffett ve David Clark'ın beraber kaleme aldığı "Warren Buffett ve Finansal Tabloların Yorumlanması" adlı kitap, temeli rekabet üstünlüğüne sahip şirketi belirlemek olan uzun vadeli yatırım stratejisini ve Buffett'ın şirket seçimindeki ilkelerini anlatılıyor.
Çocukken çözmekte zorlandığım bir problemle karşılaştığımda öğretmenimin de zorlamasıyla tablo yapardım. Problemin bana verdiği bilgileri "verilenler" sütununa, benden istenenleri ise "istenenler" sütununa yerleştirir ve ne yapabileceğimi düşünürdüm. Bu süreç çok sıkıcı ve uğraştırıcı olsa da pratikte faydalıydı. Yıllar geçti, ama tabloların sonu gelmedi. Kendi ayaklarımın üstünde durmaya başladığım günden beri gelir gider tablosu yapıyorum. Excel formatında internetten indirdiğim hazır bir şablonun yardımıyla gelirimi ve harcamalarımı kayıt altına alıyorum.
Bir gün tablolara bakıp maaşımın kira, elektrik, su, doğalgaz, internet, telefon, mutfak masrafı, yol ve yemek gibi giderlere karşı pek de destansı olmayan mücadelesini izlerken basit bir gerçeğin farkına vardım.
Gelir ve giderler arasındaki ilişki insanın geleceğini belirliyor. E tabi böyle söyleyince çok basit gibi göründüğünden etkileyici olmuyor. O yüzden, işin detayına inmek gerekiyor. Şöyle ki, gelirleri ve giderleri denk olan insanlar aslında "gün bulup gün yiyor" ve sonları pek hayırlı olmuyor.
Gelirleri giderlerinden az olan insanlar kısa zamanda borç batağına saplanıp dert sahibi oluyor. Gelirleri giderlerinden çok olanlarsa bir miktar ihtiyaç fazlası paraya sahip oluyor. Burada dikkatli olmak gerekiyor, çünkü bu ihtiyaç fazlası para ne kadar küçük olursa olsun toplam gelirden daha bereketli. Ben harcama zorunluluğu bulunmayan bu paraya "özgür para" diyorum. Özgür para istenirse yatırıma, istenirse sosyal yardıma veya istenirse özel projelere harcanabiliyor. İşte bu basit denklem bana çok önemli bir ders veriyor.
Bu basit gerçeği benden yıllar önce Warren Buffett farketmiş. Üstelik geliştirmiş ve şirketlere uyarlamış. Şöyle ki, gelirleri giderlerine denk olan şirketler gün bulup gün yer ve hiçbir yatırımcıya faydalı olmaz. Karşılaştığı ilk ekonomik krizde batarlar.
Gelirleri giderlerinden düşük olan şirketler kısa zamanda borç batağına saplanır. Önce kredilerden, sonra da yatırımcılardan medet umar. Kısa sürede de hem kendini hem yatırımcıları dert sahibi yapar.
Gelirleri giderlerinin üstünde olan şirketlerse ihtiyaç fazlası bir miktar paraya sahip olur. Ben bu paraya ise "çok özgür para" diyorum. Bu para şirketin brüt gelirinden bile bereketlidir. Şöyle ki, şirket isterse çok özgür parayla yatırımcılara temettü dağıtabilir, kendi hisselerini geri toplayabilir, yeni yatırımlar yapabilir, hatta parayı araştırma ve geliştirme çalışmalarında kullanarak kendi özel projelerini üretebilir. Kısacası şirket çok özgür parayla kendi geleceğini planlama özgürlüğüne sahip olur.
O halde ben şirketleri incelerken sadece karlara odaklanıp kalmamalı, masraflarını zamanla azaltan şirketlere de dikkat etmeliyim. Gelirlerini arttırır ya da sabit tutarken, giderlerini azaltan şirketler muhtemelen iyi yönetiliyordur ve kısa zaman içinde ihtiyaç fazlası paraya sahip olur. Kendi geleceğini kendisi çizer.
Bu basit, ama faydalı bilgiler "Warren Buffett ve Finansal Tabloların Yorumlanması" kitabından alınmıştır.
Şöyle söylemiş büyük usta, bazı erkekler Playboy okur. Ben yıllık raporları okurum. Güzel bir öğüt. Kitapta başka öğütler de var. Warren Buffett, yatırımcının muhakkak eski raporları okuması gerektiğini söylüyor.
Bir günlük bilginin bile bayat sayıldığı yatırım dünyasında şirketlerin eski faaliyet raporlarını okuma öğüdü çok az kişide karşılık bulacaktır, ama yine de önemli. Çünkü bu sözler de bilgelik var. Yatırımda büyük paralar uzun vadede kazanılır. Uzun vadede kazanmanın sırrıysa istikrardır. Eğer şirket geçmişten günümüze istikrarlı biçimde büyümüşse, raporlarında belirttiği hedeflere ulaşmışsa, başladığı projeleri bitirmişse, doğru araştırmalar yapmış ve araştırma geliştirme çalışmalarını kâra çevirebilmişse tüm bunlar tek bir şeye işaret eder: istikrarlı ve iyi bir yönetim.
Geçmiş raporlar bu yüzden önemlidir. Geçmiş geleceğin teminatı değildir, ama geleceğe dair ipuçları verir. Dün istikrarla hedeflerine ulaşanlar bugün de benzer başarılar sergileyebilir. O halde şirketin geçmiş raporlarını indirip okumaya üşenmemem gerek.
Warren Buffett'ın dikkatini çeken diğer önemli öğüdüyse rekabet üstünlüğüne dair. Bir sektörde aynı işi yapan onlarca şirket bulunabilir. Peki benim dişimden tırnağımdan arttırdığım, tasarruflarıma yatırabileceğim ve ortağım olmaya layık şirket bunlardan hangisidir? Warren Buffett bu soruyu "Rekabet üstünlüğü olanı seç." şeklinde cevaplıyor.
Rekabet üstünlüğü basitçe, bir şeyi hem cinslerinden daha özel kılan şey demektir. Örneğin; elektrik üreten 3 tane iyi şirket tespit ettim diyelim. Bu üç şirketten biri benim ortağım olacak, ama kararsızım. Şirketlerden biri kömürle elektrik üretiyor ve iyi bir anlaşma yapmış. Enerji fiyatları sürekli arttığı halde şirket bir yıllığına kömür fiyatlarını sabitlemiş. Diğer ikisi ise rutin işlemlere devam ediyor. Bu örnekte seçeceğim şirket bellidir. Maliyetlerini azalttığı için anlaşma yapan şirket rekabet üstünlüğüne sahiptir.
Yalnız rekabet üstünlüğüne sahip şirketi seçerken bu üstünlüğünün ne zaman sona ereceğini iyi belirlemem gerek. Kömür anlaşması sonsuza kadar sürmeyecektir. Üstelik rakip firmalar da bir yıl boyunca eli boş oturmayacak. Kendileri rekabet üstünlüğünü ele geçirmeye çalışacaktır. Örneğin, şirketimin rekabet üstünlüğü bir patente mi dayanıyor? O halde patentin ne zaman sona ereceğini bilmem gerek. Vergi avantajı mı var? O halde vergi oranlarının ne zaman değişeceğini bilmem gerek. Örnekler çoğaltılabilir.
Buffet ayrıca, teknolojinin çok hızlı ilerlediğine dikkat çekiyor. Eğer bir şirketin rekabet üstünlüğü araştırma ve geliştirme çalışmalarına bağlıysa üstünlüğünü kaybetmesinin an meselesi olduğu unutulmamalı. Çünkü teknoloji çok hızlı ilerliyor. Bu yüzden sadece elimdeki şirketi değil, sektörün genelini de takip etmem gerekiyor.
Warren Buffett’ın dikkat çektiği şirketleri ve yatırımcıları başarıya götüren, ama ne grafiklerde ne de finansal tablolarda bulunmayan bir değer var. Sayısal olmadığı için hesaplanması mümkün olmayan bu değer aslında her insanın gözünün önünde. Bu değere finans sektöründe "marka değeri" deniyor.
Bazen firmaların sadece ismi bile rekabet üstünlüğü elde etmeleri için yeterli olabiliyor. Örneğin, Coca Cola firması kırmızı logo üzerine beyaz el yazısıyla yazılmış. Coca Cola yazısı günümüzde herkesin hafızasında yer etmiş durumda. Aynı şekilde ısırılmış elmaya sahip telefonda iyi bir örnek.
Marka değeri aslında büyük bir avantaj. Bazen insanlar aldıkları ürünü hem cinslerine göre daha kaliteli olmasa bile sırf markası için alırlar. Marka değeri hiçbir finansal tabloda gösterilmez, ama her sene fiyatlanır. Yani markalara dikkat etmek gerekiyor.
Warren Buffett'ın son değerli öğüdü ise borçlanmaya dair. Buffett'a göre borç sadece ve sadece kâr elde etmek için alınır. İyi bir şirket asla borca ihtiyaç duymaz. Buna karşılık iyi bir kredi imkanı bulursa bedava paraya da hayır demez. Her şeye rağmen bir şirket kısa sürede kendi kazançlarıyla yükümlülüklerini kapatabiliyor olmalıdır. Eğer sektörün özelliği bu değilse yüksek borçluluğa sahip şirketin iyi bir şirket olduğunu iddia etmek saflıktır. Tıpkı insanlarda olduğu gibi düşünmek gerekiyor. Ben ne zaman kredi çekiyorum? Tabii ki karlı bir fırsat yakaladığımda. Peki ben sürekli borçluysam ve borçlarım gelirimin çok üstünde ise benim hakkımda ne söylerler? Cevap ortada.