Yatırım için neden borsa sorusuna cevap ararken, borsanın dinamik yapısını ve ekonomik döngülerle olan güçlü ilişkisini anlamak önemlidir. Borsada döngü, piyasanın çeşitli dönemlerde yükselip düşmesine işaret eder ve bu, ekonomik trendlerle yakından bağlantılıdır. Türkiye ekonomisi gibi gelişmekte olan ülkelerin borsaları, bu ilişkiyi daha belirgin hale getirir. Türk borsasında yatırım yaparken, ekonomideki gelişmelerin hisse senetleri üzerindeki etkilerini bilmek, doğru stratejiler geliştirmek için kritik öneme sahiptir. Bu yazıda, borsa ve ekonomi arasındaki bağları detaylıca ele alacağız.
Yatırım için neden borsayı tercih etmeliyiz? Borsanın mantığı nedir? Borsada yatırım nasıl yapılır? Diğer yatırım enstrümanlarına (altın, döviz ve gayrimenkul) göre borsa daha çok mu kazandırır? Bu yazımızda farklı yatırım enstrümanlarını yanlış değerlendirmemize neden olan döngü kavramını anlatacağız, daha sonra ekonomi ve borsa arasındaki ilişkiyi Amerika ve Japonya'dan da örnekler vererek inceleyeceğiz.
Özellikle Türkiye'ye de eğilerek ekonomimizin gelişimine etki eden temel dinamiklerin neler olduğunu ve gelecekte nasıl gelişebileceğini inceleyeceğiz. Daha sonra Türkiye'deki büyük şirketlerin hangileri olduğunu ve bu şirketlerin karlarını nasıl geliştirdiklerini, satışlarını nasıl gerçekleştirdiklerini sayısal örneklerle inceleyeceğiz. Son olarak altın ve gayrimenkul gibi farklı yatırım araçlarının uzun dönemli enflasyondan arındırılmış reel getirilerine bir göz atacağız. Bu yazıyı okuduğunuzda yatırım hayatınıza bir vizyon değişikliğiyle devam edeceksiniz.
Hayatta iyi günlerimiz olduğu gibi kötü günlerimiz de vardır ve bir günümüzün iyi olacağı bir sonraki günün de iyi devam edeceğinin göstergesi olmadığı gibi kötü günlerden de kötü devam edecek sonucu çıkarılmamalıdır. Örnek vermek gerekirse, Türkiye'yi düşündüğümüzde dört büyük futbol takımının sırasıyla dönemsel olarak şampiyonluk serilerine imza atabildiklerini, fakat hiçbir takımın istikrarlı olarak şampiyonluğu elinde tutamadığını görmekteyiz.
Bunun gibi birçok farklı örnek verebiliriz. Yaz mevsimini sonbahar ve kış takip ederken, kış mevsiminden sonra tekrar bahar ve yazla karşılaşmaktayız. Döngü kavramı da tam bu noktada hayatımıza girmektedir. Döngü kavramını şekil üstünden anlatmak gerekirse, döngüler ekonomik göstergeler ve hisse senetlerinin fiyat performansları olmak üzere hemen hemen bütün farklı yerlerde karşımıza çıkmaktadır.
Yatay ekseni zaman olarak varsayarsak, dikey ekseni de maddi büyüklük olarak düşünebiliriz. Bu döngünün Türkiye'deki ekonominin büyümesini işaret ettiğini düşünelim. Tabi zaman geçtikçe ekonomi büyümektedir. Bu nedenle, uzun vadeli trend yukarı yönlüdür. Tabi trend her zaman yukarı yönlü olacak diye bir şey yoktur. Bazen yatay bir trend olabilir, bazen aşağı trend olabilir. Fakat ana trende ne olduğunu bilmemiz gerekir. Aksi takdirde yanılabiliriz.
Bir de ana trend dışında küçük trendler vardır. Bunlar bizi yanıltabilir, örneğin trendin başında olduğumuzu varsayalım ve yukarıdaki grafik borsa grafiği olsun. Diyelim ki son 3 yıldır borsa kaybediyor, borsada para yatıran kazanamaz, borsa tamamen kötü bir yatırım aracıdır. Bu yorumlar altın için de geçerli olabilir. Eğer kötü bir dönemdeysek ve diplerde isek yanlış yorumlamamız oldukça olasıdır.
Fakat bu kısa vadeli hareketler dikkat ettiyseniz birbirlerini takip etseler dahi uzun vadeli trende etki etmemektedirler. Bu nedenle, eğer biz uzun vadeli trendi biliyorsak bu kısa vadeli hareketlere aldanmayıp büyük resme odaklanırız ve tam tersi bu dönemsel düşüşleri alım fırsatına çevirebiliriz.
Türk ekonomisinin ana trendini nüfus yapısının gelişimi, teknolojinin gelişimi ve küreselleşme etkilemektedir. Eğer ileride çevresel sorunlar büyürse belki bu yukarı yönlü trend aşağıya kayabilir, o da kalıcı uzun vadeli yetkiye sahip bir faktör. Kısa vadeli etkenler ise arz şokları, örneğin petrolde ciddi anlamda bir düşüş ya da Rusya ile uçak krizi yaşadık ve turistler artık Türkiye'yi tercih etmedi, ya da Amerika bize bir ambargo uyguladı, ya da insanların psikolojisi bozuldu salgın nedeniyle bir ekonomik kriz yaşadık. Bunların hepsi dönemseldir ve aslında uzun vadeli ekonominin büyümesine etki etmemektedir. Bu nedenle, biz yatırım yaparken kalıcı olan faktörler ile geçici olan faktörleri iyi ayırt edebilmeli ve her zaman büyük resme, yani ana trende, göre hareket etmeliyiz.
Ekonomik trendler hem bir ülkede yaşayan insanların yaşam kalitesine doğrudan etki etmekte hem de yatırımcıların yatırım enstrümanlarından elde edeceği kazançta birinci derece belirleyici olmaktadır. Çünkü büyüyen bir ekonomide şirketler de büyümekte, daha çok satış yapmakta, daha çok kar etmekte haliyle hisse senetlerinin fiyatları artmakta ve yatırımcılara da dağıtılan kar payında da artış meydana gelmektedir.
Ekonominin gelişimi ve ekonomik trend oluşumu iki temel faktöre bağlıdır. Birincisi çalışan sayısı ve bu insanların ne kadar verimli bir şekilde çalıştığıdır. Bir ülkede çalışan nüfus artıyorsa bu haliyle ekonomik büyümeye pozitif bir katkı sağlayacaktır. Bir ülkede daha çok sermaye malına sahip olunuyorsa o ülke tasarruf yapıp yeni yatırımlar yapıyorsa ya da teknolojideki gelişimler vasıtasıyla insanların üretimdeki verimliliği artıyorsa bu da haliyle ekonomik büyümeye pozitif katkı sağlayacaktır.
Bir ülkedeki şirketlerin kar etmesi ya da zarar etmesi ekonomik gelişim ile doğrudan ilgilidir. Eğer ekonomi büyüyorsa şirketler de büyümekte daha çok ürün satabilmektedirler. Tam tersi kültürel ekonomilerde şirketlerin elinde ürünler kalmakta stok zararları yazılmakta nakit akışlarını çevirmekte zorlanmakta ve finansal borcun yükü altında ezilmektedirler.
Ekonomi ve borsa arasındaki ilişkiyi daha rahat anlamak için Amerika örneğine bakalım. Aşağıdaki grafikte tarım dışında Amerika'da çalışan toplam nüfus görülmektedir. 1940 yılından 2020 yılına kadarki veriye baktığımızda, gri ile taranmış kısımlar ekonomik durgunluğun yaşandığı dönemlerdir. Uzun vadeli ana trend yukarı yönlü iken kısa vadede döngüler görüyoruz.
Bazı dönemler bir aşağı, ama sonra tekrar yukarı çıkıyor. Yani aynı döngünün tekrar ettiğini fakat uzun vadede trendin yukarı yönlü olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni, nüfus artış hızı, göçmenlerin gelmesi ya da kadınların iş oranına daha çok katılması. Bunların hepsi Amerika'daki çalışan nüfusun artmasına yol açmış. Peki Amerika'da istihdam düzenli bir artış trendindeyken Amerikan borsası nasıl hareket etmiş?
Aşağıda 1980'lerden bugüne bir grafik görmekteyiz ve burada da döngüler var. Önce yukarı gidiyor, sonra aşağı iniyor, sonra yukarı ve 2000 yılından sonra ise düşmeye başladığını görüyoruz. Fakan uzun vadede trend yukarı hareket etmiş, çünkü Amerika'da çalışan nüfus artıyor, teknoloji gelişiyor ve verimlilik artıyor. Bu faktörler haliyle Amerikan borsasının uzun vadede yükselmesine neden oluyor.
Genelde borsada en başarısız örneklerden biri olarak sürekli Japonya örneği verilir. Aşağıdaki grafikte Japonya'da çalışabilir durumda olan nüfusun gelişimini görmekteyiz. 1995 ile 2000 yılları arasında nüfus artışı tavan yaparken, nufüs yaşlanmaya başladığı için 2000 yılından sonra çalışabilir nüfus azalma meydana gelmiş.
Japonya borsasında da çok benzer bir grafik görüyoruz. 1990 yılına kadar ciddi bir yukarı trend var, fakat daha sonrasında yatay bir trend ile karşı karşıyayız. Bunun iki temel nedeni var. Birincisi Japonya 1990'lara kadar verimlilikte ciddi bir artış yaşıyor. Toyota, Sony ve benzer birçok büyük markasıyla piyasaya çıkıyor. Otomotiv endüstrisini altüst ediyor. Dünyanın en büyük ihraç pazarı haline geliyor. Fakat daha sonrasında bu inovasyonlara devam edemiyor.
Amerika 2000 yılından sonra Apple, Facebook ve Google gibi birçok devi piyasaya sürdü ve başarılı oldu. Çin ve Güney Kore gibi ülkelerde büyük pazar payı almaya başladılar. Japonya ise tam tersine nüfusta azalışı yaşadığı dönemde inovasyonda geri kaldı. Bu da haliyle borsadaki değerlemelerin düşmesine yol açtı.
Japonda borsasının 1990 yılına kadar inanılmaz yükselişinin bir diğer nedeni, Japonya'nın dünyanın süper gücü olacağı düşünülmesidir. Çarpanlar son derece artıyor, örneğin şirketler karlıklarına göre 40-50 ile çarpılmaya başlanıyor. Yani ileride karlılıklarının çok artıracağı düşünülüyor. Fakat tam tersi bir hüsran yaşanıyor. Bir anda süper pahalı fiyatlanırken ucuz fiyatlanmaya başlanıyor. Bu da haliyle borsa yatırımcılarının Japonya'da uzun vadede dahi olsa kaybetmesine yol açıyor ve ciddi bir trend değişimi görüyoruz. Bu trend değişimi, yani 1990'a kadar olan yukarı trendin yatay trende dönmesini, iki temel nedenle açıklayabiliriz. Birincisi Japonya'da artık nüfus artmıyor ve ikincisi Japonya artık eskisi kadar inovasyon yapamıyor.
Japonya'da inovasyon neden önemli? Çünkü Japonya'da kişi başı gelir 50-60 bin dolar seviyesinde. Eğer bu kadar yüksek milli gelire sahipseniz dünyadaki en iyi en yeni inovasyonları uygulamanız gerekir ki daha yukarıya gidebilesiniz. Sınavda zaten 100 üzerinde 90 alıyorsanız, 95 için çok daha iyi şeyler yapmanız gerekli.
Türkiye ekonomisine şekil veren dinamikler aşağıda sıralanmıştır.
Türkiye'de nüfus genç ve belki nüfus artış hızı %1,5 ama çalışma çağındaki nüfusun artışı bundan daha hızlı, yani %4-5 seviyesindedir. Bu da haliyle Türkiye'deki ekonomik büyümeye pozitif katkı sağlıyor. Coğrafi olarak Türkiye, Afrika, Asya ve Avrupa'nın ortasında. Ayrıca Avrupa'daki zengin ülkelere çok yakın. Bu hem bir ticaret merkezi olmasına hem de bir üretim merkezi olmasına yardımcı bir etken. Türkiye'de farklı sektörlerin ön planda olduğunu görüyoruz, örneğin otomotiv, tekstil, tarım ve turizm gibi birbirinden oldukça farklı ve farklı ekonomik dinamiklere sahip sektörlerin gelişmiş olması Türkiye ekonomisinin daha güçlü olmasına yol açıyor.
Türkiye'de kurumsal altyapısı güçlü olan firmaların çok sayıda olduğunu görmekteyiz. Koç, Sabancı, Oyak, İş Grubu gibi birçok kurumsal oturmuş firma var ve bunların her biri kurumsal bir şekilde yönetiliyor. Amerika'da en büyük firmaların bile büyük skandallara karıştığını görebilirken Türkiye'de daha az bilinmeyenli, daha oturmuş bir yapıyla karşı karşıyayız.
Türkiye'de milli gelirin halen daha düşük seviyede olması, yani 5-10 bin Dolar arasında olması, gelecekte daha fazla büyümesine önemli bir potansiyel yaratmaktır. Eğer 40 bin Dolar olsaydık belki büyümemiz zor olabilirdi, fakat 5-10 bin Dolar seviyesinde iken büyümek çok daha kolay.
Yukarıdaki grafikte 2015 yılına ait Türkiye'deki sektörleri ve ihracat rakamlarını görmektesiniz. Tekstilden, beyaz eşyaya, çelik endüstrisinden otomotive, altından mücevhere gibi oldukça çeşitli bir yapı söz konusu. Eğer bu grafiğe Rusya için baksaydık, soldaki kısım sadece petrole ayrılmış olacaktı. Haliyle petrol fiyatlarının düştüğü bir ortamda Rusya ekonomisi de ciddi anlamda sarsılıyor.
Aşağıdaki grafik ise Türkiye'deki nüfus yapısını gösteriliyor. Gençlerin ağırlıkta olduğunu ve çalışan nüfusun oldukça dar bir alanda olduğunu görüyoruz, yani çoğunluk bakıma muhtaç çocuklardan ve az da olsa yaşlılardan oluşuyormuş. Fakat 2020'ye geldiğimizde artık nüfusun daha verimli olduğunu görmekteyiz, çünkü çocuk sayısı sabit kalırken çalışma çağındakini nüfusun ciddi anlamda arttığını görmekteyiz.
Japonya örneğine baksaydık, yaşlı nüfusun çok daha büyük olduğunu görecektir. 2030 ve 2040'ta da Türkiye'de bu sağlıklı yapının devam edeceğini, ancak 2050'den sonra bozulmaya başlayacağını biliyoruz. Bu da gelecek 20-30 yıl boyunca Türkiye ekonomisini destekleyen önemli bir unsur.
Yukarıdaki grafikte de Türkiye'deki istihdam edilen nüfusun gelişimini görmekteyiz. Aslında çalışma çağındaki nüfusun artış hızı daha yüksek. Bu nedenle de Türkiye'de işsizlikte artış meydana geliyor, fakat Türkiye'deki işsizlikteki artışa rağmen çalışan sayısının daha çok yükselmesiyle Türkiye'deki üretimi yukarıya çekip ekonomik büyümeyi destekleyen önemli bir unsur.
Türk borsası 1986 yılında kuruldu ve 1986 yılında 40 farklı şirket Türk borsasında işlem görmekteydi. Bu 40 şirketi alıp günümüze getirdiğimizde ve 1986 yılında eşit miktarda yatırımı bu firmalara yapsaydık bugün ne kadar paramız olurdu diye sorduğumuzda cevabı aşağıdaki tabloda görebilirsiniz.
Bu firmalardan 26'sı aradan 34 yılı geçtiği halde halen daha faaliyetine devam etmektedir. Bu 40 firmaya 100'er Dolar yatırmış olsaydık toplam 4.000 dolar yatırmış olurduk. Günümüzde bu 4.000 Dolar 194.000 Dolar'a çıkmış olacaktı. Yani hem Amerikan borsasındaki getirinin çok üstünde, hem diğer bütün yatırım enstrümanların üstünde hem de Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'daki gelişimin de üstünde olacaktı.
Geçmişteki 40 firmaya baktığımızda, Anadolu Cam, Arçelik, Çimsa, Eczacıbaşı, Ege Gübre, Enka, Koç, İş Bankası, Kordsa gibi aslında günümüzde de oldukça popüler olan şirketlerin geçmişte de popüler ve büyük olduğunu görmekteyiz. Yani Türkiye'deki büyük oyuncular aslında pek de değişmiyor.
Malum Türk Borsası özellikle son 10 yılda oldukça kötü bir dönem geçirdi. Fakat bunun asıl nedeni bankacılık sektörünün sorunlar yaşamasıydı. Bu sadece Türkiye'ye de özgü değil, Almanya'nın da İtalya'nın da en büyük bankasının çok ciddi değer kaybı yaşadığını görmekteyiz.
Türk borsasının şanssız yanı ise Türkiye'de bankacılık sektörünün endekste ciddi bir ağırlığının olması. Bu nedenle, BIST 100 endeksini bankacılık sektörü son 10 yılda ciddi anlamda aşağı inmesine yol açtı. Aslında bakarsak 2002 ile 2006 yılları arasında borsa endeksinin ciddi tırmanışı bankacılık desteğiyle yaşanmıştı. 2006 ile 2020 arasındaki düşüşte de tam tersi şekilde bankacılığın kötü gitmesinin etkisi vardı.
Bu etkiyi ayırt edebilmek için 1 Ocak 2009 yılında BIST 30'daki şirketlere eşit miktarda yatırım yapsaydık getirimiz ne olurdu diye araştırdık. Bu çalışma 2019 Haziran'da yapılmıştır.
BIST 30'daki şirketlere eşit miktarda yatırım yapmış birinin getirisi %561. Eğer enflasyondan arındırırsa reel getiri %157, yani enflasyonun oldukça üstünde bir kazanç söz konusu. BIST 30 ve BIST 100'e bakarsak enflasyonun biraz daha üstünde, fakat BIST 30'daki hisselere eşit dağılıma göre çok daha aşağıda kaldığını görmekteyiz. Altın son 10-12 yılda ciddi bir ralli yapmasına rağmen, BIST 30'daki şirketlere kıyasla eşit dağılma portföyüne kıyasla daha aşağıda olduğu dikkat çekmekte. Dolar ve Euro'nun da aşağıda kaldığı görülüyor. Son 10 yılda bilindiği gibi hem Dolar hem Euro hem de altın ciddi ralliler gerçekleştirdiler.
Özellikle BIST 100 endeksi son 10 yılda çok kazandırmamış olabilir. Tabi özellikle sanayii şirketlerinin çok kazandırdığını ve bunun bankacılıktan kaynaklandığını biliyoruz. Bu acaba uzun vadeli bir trend mi yoksa bir döngünün dip noktası mı? Bu soruya cevap aramak için acaba Türkiye'deki şirketler ne kadar büyüdü? Bu soruya cevap aramak için de bankaların öz kaynaklarındaki büyümeyi, sigorta şirketlerinin aktiflerindeki, holdinglerin öz kaynaklarındaki ve diğer şirketlerinde satışlarındaki büyümeyi baz aldık.
Reelde aslında bu şirketlerin toplamı %6 oranında enflasyonun üstünde büyüyorlar. Bankacılık için de holdingler için de diğer şirketler için de geçerli. Peki ne oldu da borsa bu kadar kazanç sağlayamadı? Bunun da temel borsada algı değişti. Eskiden özellikle 2005-2006 civarında Avrupa Birliği'ne girmemiz söz konusuydu. 2013'te yatırım yapılabilir ülke konumundaydık. Fakat günümüzde hem jeopolitik konumumuz hem de yatırımcı iştahı olarak, küresel olarak algıda ciddi bir değişim yaşandı. Türkiye büyüdüğü, Türkiye şirketleri satışlarını ve kârlıklarını arttırdığı halde fiyatlamalarında ciddi bir düşüş yaşadı.
Peki gelecekte neler olacak? Burada önemli olan temel faktörlere odaklanmak. Eğer temel faktörler yolunda giderse Türk borsasının yükselişini kimse durduramaz. Fakat yapısal bir bozulma yaşayıp ekonomide kalıcı bir durgunluk yaşanırsa borsada da yatırımlarımızdan zarar etme riskimiz artacaktır.
Türk borsasının geleceğine inanıyoruz ve yatırım yapmaya devam ediyoruz. Ancak, borsada uzun vadeli trendin yukarı yönlü olduğunu, fakat ara sıra aşağı yönlü döngüler yaşayabileceğimizi gördük. Peki altın ve Dolar'da durum ne? Aşağıdaki grafikte altının TÜFE'ye göre düzeltilmiş son 50 yıllık gelişimini görüyorsunuz.
Gördüğünüz gibi 1980 yılında tavan yaptıktan sonra altın ciddi bir değer kaybı yaşamış ve 1980'de altına yatırım yapanlar 20 yıl boyunca hayatlarının belki de en kötü yatırımını yapmışlar. 2001'den sonra bir yükselme söz konusu olsa da tekrar düşüş devam etmiş. Burada gördüğünüz gibi yatay bir uzun vadeli trend var, fakat dönemsel olarak döngüler söz konusu. Eğer döngüler ile uzun vadeli trendi karıştırırsak altın konusunda yanlış yapabiliriz.
Bir benzeri emlak veya gayrimenkul yatırımı için de geçerli. Türkiye'de bu kadar detaylı ve kapsamlı veriye sahip olamadığımız için Amerika'daki ev fiyatlarına baktık. Biliyorsunuz Amerika son 120 yılda dünyanın en hızlı büyüyen ve en çok gelişen ülkelerinden biri. Haliyle Amerika'daki konutların da değerlerinin ciddi anlamda artması beklenir. Fakat pek de öyle olmamış.
Reel olarak enflasyondan arındırılmış olarak Amerika'daki konutlar son 120 yılda yalnızca %10'luk bir artış sergileyebilmiş. Yani eskiden 100 ise şimdi 110 olmuş. 2008'de 200'e kadar bu fiyatlar çıkmış, fakat sonuçta çok ciddi bir düzeltme yaşanmış. Yani gayrimenkul yatırımı yaptığımızda kira gelirleri elde edebilirsiniz ya da yatırım yaptığımız muhit ekstra değerleniyorsa belki ilave kazanç da sağlayabiliriz ya da bir döngünün dibine de geldiysek ekstra bir kazanç oradan da gelebilir, fakat kiralar dışında uzun vadeli kazanç beklemememiz gereken bir yatırım enstrümanıdır.