Zenginlik Yasaları kitabı, yetenekleri abartma, iyi karar verme yeteneği, davranışsal finans, güvenilir danışman bulma ve panik yapmamanın önemini vurguluyor. Ayrıca, yöneticileri taklit etme, yüksek fiyat yanılgısını anlama ve kişisel hedeflere göre değerlendirme stratejilerini ele alıyor. Bu kitap, finansal başarıya ulaşmanın temel prensiplerini etkili bir şekilde özetliyor.
Ocak 2020, Covid-19'un Çin'de yayılmaya başladığı dönem. Ancak çoğu ülkede salgının etkileri henüz anlaşılmış değildi. Dolayısıyla insanlarda da piyasalarda da ciddi bir panik havası yoktu. Her ne kadar Çin'deki üretimdeki düşüş ve tedarik zinciri kesintileri ufak ufak başlamış olsa da salgının küresel bir pandemiye dönüşeceği ve tüm dünyayı etkisi altına alacağı henüz bilinmiyordu.
Mart 2020, pandemi olağanüstü bir hızla dünyayı sarmış durumda, vakalar arttıkça durumun ciddiyetinin anlaşıldığı ve piyasalara da yansıdığı dönem. 9 Mart 2020'de Amerika Birleşik Devletleri'nde S&P 500 endeksi %7'ye yakın bir düşüş yaşıyor. Tam bir panik havası esmeye başlıyor. Seyahat kısıtlamaları nedeniyle havayolu şirketlerinin hisseleri bir anda yere çakılıyor. İnsanlar evlere kapandıkça otomobil piyasası, petrol ve enerji şirketleri de düşüşten nasibini alıyor. Yatırımcılar daha güvenli limanlara, özellikle devlet tahvillerine ve altına, yöneliyor. Ancak bir kısım yatırımcı var ki, panik duygusunu bastırabiliyor. Bozulmuş psikolojilerine ve "beni sat" diye bağıran hisselere rağmen soğukkanlılıklarını koruyarak, dibe vurmuş havayolu şirketlerine yatırım yapmaya devam ediyorlar.
Pandeminin ilk yılından sonra toparlanmaya başlayan bu sektörler zor günlerinde yanlarında olan yatırımcılarına daha sonra olağanüstü kazançlar getiriyor. Diğer birkaç kitap özetinde de anlattığımız gibi, biz insanlar duygusal varlıklarız ve bu nedenle rasyonel kararlar almakta zorlanıyoruz. Yatırım söz konusu olduğunda da farklı değiliz. Panik havasından, manipülatif yaklaşımlardan ve komplo teorilerinden oldukça fazla etkileniyoruz. Bu da akıllı yatırımlar yapmamızı oldukça etkiliyor. Davranışsal finansın üstatlarından biri olan Daniel Crosby, insan psikolojisinin finansal kararlar üzerindeki etkilerini uzun yıllardır derinlemesine inceliyor. Yatırımlarımıza yönelik en büyük risk borsadan değil, kendimizden kaynaklanır diyor Crosby ve özetini paylaştığımız "Zenginlik Yasaları" isimli kitabında psikolojik tuzaklara ve aklımızın oyunlarına gelmeden nasıl finansal özgürlüğe ulaşacağımıza dair harika öneriler paylaşıyor.
Hayatta ve yatırım yaparken yeteneklerimizi abartıyoruz. Küçük yaşlardan itibaren bize olumlu düşünmemiz, kendimize ve becerilerimize güvenmemiz gerektiği öğretilir. Sen başarılısın, çalışırsan yaparsın, aferin ne güzel çizdin, ne güzel konuştun. Peki ya bu güven aslında bizi engelliyorsa? Örneğin, Amerikalı lise öğrencilerine matematik becerilerini dünyanın geri kalanıyla karşılaştırmaları söylenmiş. Öğrencilerin büyük çoğunluğu uluslararası alanda en iyilerinden biri olduklarını söylemişler, ancak gerçek şu ki Amerikalı öğrenciler matematikte son derece ortalama düzeyde. Bu aşırı güven ön yargısının sadece basit bir örneği. Yani biz insanlar bir şekilde diğer insanlardan daha üstün bir performans sergilediğimizi varsayabiliyoruz. Aslında ben daha başarılıyım, aslında benim ilişkilerim çoğu kişiden daha güçlü, aslında ondan daha becerikliyim... örnekler uzar gider. Bu da zaman zaman konuştuğumuz aklın oyunlarından biri. Bazen kendimizi gözümüzde fazla büyütüyoruz.
Şimdi soruyorsunuz belki e tamam da özgüvenli olmanın ne zararı var? diye. Tabii ki öz güvenin yerlerde olmasından daha iyi, fakat konu para ve yatırım olunca kişisel yeteneklerimiz hakkında şeffaf bir görüşe sahip olmamız daha önemli. Olağanüstü yeteneklere sahip olduğumuza inanıyorsak borsada elde ettiğimiz kazançları müthiş yeteneğimize bağlamamız olası. Ancak herhangi bir kaybı da tesadüfi ve bizim kontrolümüz dışında gibi görebiliriz ve burada bir tehlike var. Buna "temel ilişkilendirme hatası" diyoruz. Bu hata eylemlerimizin etkilerini doğru bir şekilde değerlendiremediğimizi ifade eder. Yani bu bakış açısı hatalarımızdan ders almayı ve bir yatırımcı olarak gelişmemizi engeller. Söylediklerimizin sizin için geçerli olmadığını düşünebilirsiniz. Belki de haklısınız, ancak iç güdülerinize çok güvenerek riski göz ardı etmek ve pervasız kararlar almak borsa için doğru bir yer değil. Bu nedenle, konu özellikle para olduğunda alçak gönüllü olmak ve hatalarınızı fark edip bunlardan ders çıkarabilmek iyi bir yatırımcı olmanın anahtarıdır. Çünkü her ne kadar doğru kararlar aldığımızı düşünsek de biz insanlar duygular tarafından yönetiliyoruz ve onlar da bizi son derece yanıltabilir.
Duygularımız iyi kararlar verme yeteneğimizi etkileyebilir. Hüzünlü bir film izlerken hıçkıra hıçkıra ağlamayı ya da aşık olduğunda vücudundan fışkıran o heyecan dolu enerjiyi hissetmeyi kim sevmez? Duygular hayatı aynı zamanda ilginç kılıyor değil mi? Ancak söz konusu yatırım olduğunda duygular karar verme becerilerinizi engelleyebilir.
Bir araştırmayla açıklamak gerekirse, sosyal psikolog Jennifer Lerner tarafından yürütülen bir araştırmada katılımcılar iki gruba ayrılıyor. Bir gruba üzücü bir filmden bir sahne izletiyor, diğer gruba ise balıklarla ilgili kısa ve sıkıcı bir belgesel izletiyor. Videolar sonrasında her iki gruba birkaç kalem verip bunları satmaları isteniyor. Sonuç, o sıkıcı belgeseli izleyen grup kalem satışından %33 daha fazla kar elde ediyor. Üzgün film izleyen grupsa fiyat biçerken dahi zorlanıyor. Yani üzgün bir yatırımcı potansiyel olarak saf bir yatırımcı.
Kişilerin içinde bulundukları ruh hali davranış ve kararlarına direkt olarak yansıyor ve irrasyonel sonuçların doğması da işte bu nedenle oluyor. İnsanlar iyi ruh hallerinde optimistik, kötü ruh hallerinde ise kötümser seçimler yaparlar. Bu iyi veya kötü ruh halleri yatırımcıların alım satım kararlarını da negatif yönde etkiliyor. Bir taraftan da duygularımızla tetiklenen zihinsel önyargılarımız var. Örneğin, kayıptan kaçınma arzusu finansal açıdan kayıp yaşamamak için iyi fırsatları geri çevirmemize neden olabilir. Yenilik önyargısı yatırım kararı alırken yeni deneyimleri çok fazla dikkate almamamıza sebep olabilir. Geri dönüş önyargısı kaybeden bir hissenin yeniden yükselmesini bekleyip dururken yeni fırsatların kaçırılmasına sebep olabilir. Sürü psikolojisi etkisi tek başına karar almak yerine daha risksiz göründüğü için toplumsal çoğunlukla birlikte yatırım yapma durumudur ki, bu nedenle güvenli yatırım araçlarına meyil etme durumudur ve aslında uzun vadede yine güvenli ayrıca getirisi daha yüksek yatırım fırsatlarını kaçırmanın finansın alt başlıkları.
Aslında davranışsal finans nereden çıkmış derseniz, burada bir parantez açalım, 2001 yılında başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde finans piyasalarında yaşanan çöküş insanların piyasalara olan güvenini derinden sarsıyor. Devamında 2008'de büyük mortgage krizi patlıyor. Bu ve benzeri büyük çaplı olumsuz gelişmeler yatırımcıların iyi giden her şeyin ardından bir felaket geleceğine inanmalarına sebep oluyor. Böylece borsa hareketlerini ve yatırımcıların karar süreçlerini inceleyen alternatif yaklaşımlar ortaya çıkıyor.
Davranışsal finans da işte bu yaklaşımları irdeliyor. Geleneksel finans teorilerinin hepsi insanların rasyonel olma fikrinden ileri gelir. Ancak o dönem ve sonrasında fark ediliyor ki, insanlar rasyonellikten uzak pek çok karar alabiliyor. Düşünsenize insanlar sadece görünüşünü beğendikleri bir arabanın hisse senedine binlerce dolar yatırabiliyor ya da bazıları ilaç kullanmayı sevmediğinden yeni bir kanser ilacı üzerinde çalışan ve yakın gelecekte muazzam başarılar elde edebilecek bir şirketi es geçebiliyorlar.
Davranışsal finans konusu derya deniz. Psikoloji ve finansın bileşimi ilginizi çekiyorsa araştırmaya değer.
Peki yatırımcılıkta soğukkanlılığımızı korumayı ve rasyonel karar almayı nasıl öğreneceğiz? Alabileceğiniz en iyi yatırım kararlarından biri iyi ve güvenilir bir danışman edinmektir. Güçlü bir yatırımcının kafasında tüm kurallar olabilir, yatırımcılıkla ilgili binlerce satır okumuş dikkatli bir şekilde plan yapmış düşünmeden satın almaktan kaçınması gerektiğini öğrenmiş olabilir, ancak bilmek yeterli değildir. İşte bu yüzden bir danışmandan fikir almak önemlidir. Bir nevi finansal mentör de diyebiliriz.
Araştırmalar, mentörler yatırımcıların daha iyi kararlar almalarına ve yatırım planlarına sadık kalmalarına yardımcı olduklarını gösteriyor. Örneğin, piyasayı iyi okuyabilen finansal yorumcular kriz sırasında önemli duygusal destek verebiliyorlar. 2008 finansal krizinde piyasanın dibe vurduğu dönemde tüm birikiminizin borsada olduğunu düşünün. Bu herhangi birinin kabusu olabilir. Gerçekten de o dönem çoğu yatırımcı bu ani çöküşü takip eden dönemde oldukça zorlandı. İflaslar ve intihar haberleriyle dolu oldukça karanlık bir dönemdi, ancak yazarımızın belirttiğine göre finansal mentörleri olan kişiler bu dönemi daha kolay atlatmayı başardılar ve takip eden yıllarda da krizin yarattığı fırsatla daha büyük getiriler elde ettiler. Burada önemli olan davranışsal ekonomi, yani insanların zorlayıcı dönemlerindeki psikolojik kararlarını da tahmin eden mentörler veya danışmanlar edinmek, çünkü bu kişiler panik halindeki yatırımcıları duygusallıktan çıkararak realiteye yönlendirebilir.
Yatırım konusunda lütfen panik yapmayın. Hayatınız boyunca biriktirdiğiniz paranın bir kısmını bir şirkete yatırdığınızı, ancak şirketin dolandırıcılık nedeniyle soruşturulduğunu duyduğunuzu düşünelim. Büyük ihtimalle paniklersiniz.
Ne yazık ki bir yatırımcı olarak skandal ve felakete aç haber kuruluşları tarafından da negatif bilgi bombardımanına tutulacaksınız. Dikkatli olmazsanız bu tür haberlerden gereksiz yere etkilenir ve sonunda sağduyu yerine korkuyla hareket edebilirsiniz.
İnsanların felaketleştirme eğilimi vardır. Bu endişe verici bir şey duyar duymaz ortaya çıkabilecek en kötü sonucu hayal etmeye başlamamız anlamına gelir. Özellikle takipçi elde etmek için bu panik dönemlerini kullanan pek çok sayıda sosyal medya fenomeni var. Hisselerde bir düşüş mü yaşanıyor, felaket tellalları hemen iş başına geçer ve hisseleri satmazsanız emekliliğinizi sokakta geçireceğinizi filan anlatmaya başlarlar. Bu, onların takipçi elde edebilmesi için muazzam bir fırsattır.
Medya, borsadaki her düşüşü endişe verici bir kriz olarak ele alsa da aslında hisse senetlerinin zaman zaman değer kaybetmesi oldukça normaldir. Bazen hisse senetlerinin değeri aşırı şişirilir ve bu olduğunda insanlar yüksek fiyatlardan kar etmek için hisse senetlerini toplu olarak satmaya başlar. Bu da hisse senetlerinin değerinin düşmesine, hatta bazen değerlerinin %10'undan fazlasını kaybetmelerine yol açar. Piyasada buna "düzeltme" deniyor ve bu durum mutlaka her yıl yaşanıyor.
Bu düşüşler aslında hisse senedi portföyünüzü uzun vadede değerini etkilemez. Tabii panik yapıp elinizdekileri satmaya başlamazsanız. Aslında ironi şurada, akıllı yatırımcılar piyasanın en güvenli olduğu zamanlarda tedirgin olurlar. Büyük refah dönemlerinde insanlar kendilerini çok güvende hissedebilirler, ancak yüksek değerlenmeler bir balonun göstergesi de olabilir ve akıllı yatırımcılar bunu mutlaka göz önünde bulundururlar.
Fiyat düşüşü gerçekleştiğinde ve piyasa kendini düzelttiğinde kendinizi çok kötü hissedebilirsiniz. Ancak aslında bu, piyasanın çok daha güvenli olduğunun bir göstergesidir. Çünkü daha doğru bir değerlendirmeyi yansıtır. Bu yüzden, piyasadaki sarsıntıları panik içinde karşılamaktan lütfen vazgeçin. Sağduyulu ve rasyonel bir şekilde hareket etmek başarılı bir yatırımcı olmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Tabii bunun için yatırım yaptığınız şirketlere güvenmeniz gerekiyor ki, uzun vadede ciddi bir kayıp yaşamayın.
Bir şirkete yatırım yaparken yöneticilerin ne dediğine değil, neler yaptığına bakın. Piyasada faaliyet gösteren dolandırıcılar hakkındaki hikayeleri zaman zaman duyarız. Hiçbirimiz bir sonraki saadet zincirine yatırım yapmak için enayi yerine konmak istemiyoruz. Peki ama tuzaktan nasıl kaçacağız? Tabii ki sezgilerimize güvenerek değil. Ne yazık ki araştırmalar birilerinin yalan söylediğini tespit etme konusunda berbat olduğumuzu gösteriyor.
"Personality and Social Psychology Review"da 2006 yılında yayınlanan bir makaleden bahsetmek gerekirse, psikolog Charles Bond ve Bella de Paulo, insanların yalanları nasıl tespit ettiğine dair 200 çalışmanın sonuçlarını analiz ediyorlar. Sonuç şu, insanların dolandırıcıları beden dillerini inceleyerek doğru tespit etme oranı sadece %47. Yani kimin yalan söylediğini yazı tura atarak tespit etme olasılığımız daha yüksek. Bir hapishanede yapılan başka bir deneyde manipülasyon konusunda uzmanlaşmış polislerden bir mahkumun gerçek itirafı ile sahte itirafı arasındaki farkı anlamaları istenmiş. Sonuçta sadece %42'si gerçek olanı ayırt edebilmiş. Peki bu, bir şirketin geleceğine güvenip güvenemeyeceğine karar vermeye çalışan biz yatırımcılar için ne anlama geliyor?
Açıkça söylemek gerekirse, şirket liderlerinin söylediklerini dinlemeyi bırakmalı ve ne yaptıklarına bakmaya başlamalıyız. Özellikle de kendi paralarını nasıl değerlendirdiklerine bakmamız önemli. Bir şirketin yöneticileri kendi işleri hakkında mümkün olan en şeffaf bilgiye sahip. Bu, onlara kendi hisselerini satın almaları için ilham veriyor mu ya da aslında mümkün olduğunca hızlı al sat mı yapıyorlar?
Özel yatırım firması Tweedy Brown tarafından 92 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre içeriden önemli miktarda alım yapan şirketler borsadaki diğer şirketlerden daha iyi performans göstermiş. Bu şirketler aynı dönemde 2 ila 4 kat daha fazla değer kazanmışlar, yani eğer içeridekiler bir şirket üzerine bahis oynuyorsa bu büyük ihtimalle pozitif sonuçlanacak bir bahistir. Çünkü kimse kaybedeceğini bildiği bir savaşa girmez. Bu nedenle, şirketlerin kendi paralarını nereye yatırdığını lütfen iyi araştırın. Eylemler her zaman kelimelerden daha yüksek sesle konuşur.
Yüksek fiyat yanılgısına düşmeyin. Eskimiş ve yanmış bir tablo için 100 Dolar öder misiniz? Bunu bir düşünün. Peki ya size bu tablonun ünlü bir ressam tarafından yapılırken yanı başındaki mum nedeniyle alev aldığını ve söndürmeye çalışırken ressamın da elinin yandığını söylesek? Muhtemelen güçlü bir hikaye olan bu ilginç tabloya sahip olmak için elinizi cebinize atmaya daha istekli olabilirsiniz. Hisse senedi almak söz konusu olduğunda da fiyatlandırma konusunda ne kadar irrasyonel olabileceğimizin farkında olmalıyız.
Bu yine davranışsal finansın incelediği konulardan biri, çünkü çoğu zaman bir ürünü nesnel değerlerine göre değerlendirmek yerine sırf pahalı olduğu için değerli buluyoruz. İnsan psikolojisi böyle işliyor. Stanford Üniversitesi profesörü Doktor Shiv bir deney yapıyor. Katılımcılara peynir dilimleri sunuyor. Bazı peynirlerin paketinin 50 Dolar bazılarınınsa 5 Dolar olduğunu söylüyor. Katılımcılar tadım yaparken bir fMRI ("Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme" cihazı, beyin aktivitesi sonucunda oluşan kan akışındaki küçük değişiklikleri ölçer) cihazıyla beyin aktivitelerine bakılıyor. Yapılan tarama insanların beyinlerindeki zevk merkezlerinin kendilerine daha pahalı olduğu söylenen peyniri yerken çok daha fazla aydınlandığını gösteriyor. Tabii tahmin edebileceğiniz gibi peynirler arasında aslında bir fark yok. Sadece peynirin daha pahalı olduğuna inanmaları insanların ondan daha fazla keyif almalarını sağlıyor.
Fiyatın kaliteyle aynı olduğunu varsaymak peynir satın almak söz konusu olduğunda o kadar büyük bir mesele olmayabilir. Ancak bu mantığı hisse senedi almak için kullanırsanız korkunç sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Cazibeli hisse senetleri genellikle yeni kurulan ve hızlı büyüyen şirketlerden gelir. Değerleri hızla yükselir ve yatırımcılar için gerçekten parlak görünürler. Ancak bu hisse senetlerini popülerliklerinin zirvesinde satın alırsanız karsız bir yatırım yapmış olabilirsiniz. Muhtemelen değeri önemli ölçüde artmayacak bir şey için çok para ödemiş olursunuz ve balon patladığında para bile kaybedebilirsiniz. Borsada gerçekten mantıklı bir yatırım yapmak istiyorsanız değerli hisse senetlerine yatırım yapmanız gerekir. Bunlarsa genel ve popüler olmayan hisse senetleridir, çünkü daha eski ve sosyal cazibesi olmayan şirketlerden gelirler kesinlikle en yüksek fiyatlı olanlar değildirler. Bu da değerlerin artması için aslında onların bir yere sahip olduğu anlamına gelir. Bu tip istikrarlı hisseler için makul bir fiyat ödediğinizde yatırım riskiniz çok daha azdır.
Kitapta yer alan yakın tarihli bir örnekte, internetin yeni dönemlerinde insanlar bu yenilik karşısında oldukça heyecanlılar. Hatta öyle ki sonu ".com" ile biten her yatırımın iyi bir bahis olacağını düşünüyorlardı. Örneğin 1997'de kurulan eToys.com adlı bir e-ticaret girişimi oyuncak satışlarında yalnızca 30 milyon Dolar rapor edebilmesine rağmen bir yılda 8 milyar Dolarlık akıl almaz bir yatırım çekmişti. Aynı dönemde geleneksel oyuncak şirketi Toys"R"Us, 40 kat daha fazla satış yapabildiği halde yeniliğe ve heyecanı meraklı yatırımcılar için pek de cazip değildi. Marka eski moda olarak göründüğü için yatırımcıları cezbetmiyordu. Peki sonra ne oldu? Kurulduktan 4 yıl sonra eToys.com iflas etti. Hatta daha sonra Toys"R"Us tarafından satın alındı.
Bu nedenle, heyecan verici ve yeni bir şeye yatırım yapmak istediğinizde, lütfen aklınızda olsun, yatırım yapacaksanız da birikiminizin sadece küçük bir kısmını bağlayın ki olası iflas ve sansasyon dünyasından minimum zararla çıkın.
Paramızı başkalarının kurallarına göre değil, kendi kişisel hedeflerimize göre değerlendirmeliyiz. Ne kadar para bizim için yeterli? Bu soruyu yanıtlamanın bir çok yolu var. Finansal olarak özgür olmayı, yıllık gelirinizin 10 katı kadar birikim yapmak olarak tanımlayan kılavuzlar var.
Bir başkası lüks bir Ferrari'ye sahip olduğunda, bir diğeri hiç çalışması gerekmediğinde kendini zengin hissediyor olabilir. Anlayacağınız gibi bu çok kişisel bir karar. Her birimizin kendine özgü bir ihtiyaçlar hiyerarşisi var. Her birimizin hayatta tatmin olmak için beklentileri, bambaşka yiyecek ve barınma gibi bariz ortak insani ihtiyaçlar karşılandıktan sonra kişisel ihtiyaçlar çılgınca farklılıklar gösterebilir.
Bazı insanlar kendilerini güvende hissetmek ve çocuklarının üniversite eğitimini karşılamak için yıllık gelirlerinin birkaç katı birikime ihtiyaç duyarlar. Bazıları içinse dünyayı gezmek gibi deneyimleri finanse etmek için ellerinin altında hazır nakit bulundurmak çok daha önemlidir. Bu değerler sizin kişisel ölçütlerinizdir ve aslında nasıl yatırım yapacağınızı belirler. Bu kriterleri kendinize açıkça ifade etmeniz piyasadaki çalkantılı ruh sağlığınızı korumanıza yardımcı olabilir. Örneğin, birikimlerinizi 10 yıl sonrası için yapıyorsanız hisse senetlerinin toparlanması için zaman olduğunu bildiğinizden piyasadaki her düşüşte panik olmazsınız. Öte yandan şu anda öngörülemeyen sağlık masrafları olan yaşlı bir ebeveyniniz varsa kısa vadede daha az riskli ve ihtiyaç duyduğunuzda paraya hızlı bir şekilde erişmenizi sağlayacak bir yatırım planına ihtiyacınız vardır.
Yatırımlarımızın amacının ne olduğunu kendimize açıkça belirtir ve uygun bir planla gidersek inanın paramızı daha akıllı yönetebileceğiz. Aynı şey tasarruf için de geçerli.
Bir çalışma düşük gelirli çiftlerin üzerinde çocuklarının resmi olan bir zarfa para koymaları halinde çocukların üniversite eğitimi için kenara daha fazla para koyabildiklerini göstermiştir. Yani paranızı harcamak yerine, neden tasarruf ettiğinizi bilmek de gerçekten çok motive edici olabilir. Kısacası hem tasarruf hem de yatırım yaparken kendi ihtiyaç ve değerleriniz hakkında dikkatlice düşünün. Aldığınız kararlarınız, hedefleriniz ve hayallerinizle uyumlu olsun.
Bu kitabın da özetini bitirirken, yatırımcılar için en büyük risk borsanın kendisi değil kişinin duygularını ve psikolojisini yönetememedir. Bu zayıflıklarımızı fark ederek, güvenilir danışman ve mentörlerin yorumlarını takip ederek gerektiğinde tavsiye alarak ve kişisel hedeflerimizle örtüşen düzenli yatırımlar yaparak finansal özgürlüğe daha kolay erişebilirsiniz.
Yatırımla ilgili birkaç basit kuralı öğrenin ve geri kalanını unutun. Yatırımla ilgili çok fazla tavsiye ve yorum var. Bu durum oldukça kafa karıştırıcı olabiliyor. Aslında iyi bir yatırımcı olmak için borsa konusunda olağanüstü bir uzman olmanıza gerek yok. Sadece güvenilir hisse senetlerine uzun vadeli yatırım yapmayı kafaya koymak ve düşüşlerde ani panik yapmamak yeterli olabilir.
Unutmayın, dünyada her zaman ekonomik krizler var oldu ve olmaya devam edecek. Bugün hala dimdik duran kurumlar geçmişte olduğu gibi bazı dönemlerde yaralar alsa da zamanla yeniden toparlanacak ve ilerlemeye devam edecekler.
Kitap ile ilgili diğer özetlere ve yorumlara aşağıdaki sitelerden ulaşabilirsiniz.